Gün içinde herkes kendi hayat telaşına düşmüşken, gözümüzün önünde ama bir o kadar da farkında olmadan çalışan kahramanlar var. Onlar, gecesi gündüzü olmadan, bayramı tatili gözetmeden, toplumun huzurunu ve güvenliğini sağlamak için ter döküyorlar. Günün ilk ışıklarıyla birlikte görev başına geçen, gecenin en karanlık saatlerinde bile toplumun huzuru için nöbet tutan bir meslek grubundan bahsediyorum: Emniyet teşkilatı.
İçinde yaşadığımız toplumun güvenliği, huzuru ve düzeni için gece gündüz demeden çalışan bir teşkilat.
Her gün sokaklarda güven içinde yürüyorsak, çocuklarımızı huzurla okula gönderebiliyorsak, gece rahat bir uykuyla sabaha uyanabiliyorsak, bunda en büyük paylardan biri emniyet güçlerimizin omuzlarında taşıdığı büyük sorumluluğa aittir.
Trafik polisinden asayiş ekiplerine, terörle mücadeleden narkotik birimlerine kadar birçok farklı alanda görev yapan bu insanlar, her gün büyük riskler alarak çalışıyorlar. Geceleri ailelerinden uzak, bayramları sevdiklerinden ayrı geçiriyorlar. Kimi zaman saldırıya uğruyor, kimi zaman saatlerce süren operasyonlarda ölümle burun buruna geliyorlar. Ama yine de sabah kalkıp üniformalarını giyip görevlerinin başına dönüyorlar. Çünkü onlar için bu sadece bir iş değil, bir sorumluluk.
Elbette her kurumda olduğu gibi eksiklikler ve hatalar olabilir. Ancak teşkilatın tamamını bu hatalar üzerinden yargılamak ne kadar adil? Trafik cezası yazıldığında “polisler işini gücünü bırakmış, vatandaşa ceza kesiyor” diyenler, düzensiz ve tehlikeli sürücüler yüzünden hayatını kaybeden insanların sorumluluğunu kime yükleyecek? Bir kavga ya da hırsızlık olayında anında polise sarılan, ancak işler yoluna girince teşkilatı eleştirmeye koyulan bir anlayış, sizce ne kadar adil?
Herhangi bir olumsuz olay yaşandığında gözler hemen emniyet güçlerine çevrilir. “Neredeler? Neden önleyemediler?” gibi sorular havada uçuşur. Oysa bir suç önlenmişse, bir hırsızlık vakası daha yaşanmadan engellenmişse, bir terör tehdidi ortadan kaldırılmışsa bunu kimse fark etmez. Çünkü güvenlik sağlandığında kimse dönüp “Bunu kim yaptı?” diye sormaz. Oysa olayları önceden önlemek, olduktan sonra müdahale etmekten çok daha zordur ve büyük bir özveri gerektirir.
Sabaha karşı saat dörtte bir hırsızlık ihbarına giden, bizim tehlikeli dediğimiz o sokaklarda görev yapan, bir operasyonda hayatını riske atan polislerimizden kaçımız haberdar?
Maalesef, kamuoyunda zaman zaman güvenlik güçlerine yönelik eleştiriler daha fazla ön plana çıkıyor. Elbette yanlış yapanların, yetkisini kötüye kullananların eleştirilmesi ve hukuki süreçlerden geçmesi gerekir. Ancak, birkaç olumsuz örnek üzerinden tüm teşkilatın çabalarını görmezden gelmek de haksızlık olur. Kaldı ki, en zorlu şartlar altında çalışan, mesai saatlerini aşarak görev yapan bu insanların motivasyona ve toplumsal desteğe her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
Emniyet güçleri, toplumun sessiz kahramanlarıdır. Onların fedakârlıklarını görmek, anlayış göstermek ve en önemlisi hak ettikleri saygıyı sunmak hepimizin sorumluluğudur. Unutmayalım ki güvenliğimiz, onların omuzlarında yükseliyor. O yüzden, belki de bugün bir polis memuruna rastladığınızda içten bir teşekkür etmekle başlayabilirsiniz. Küçük bir jest, büyük bir motivasyon olabilir.
Bu vesile ile ülkemizin dört bir köşesinde fedakârca çalışarak, milletimizin huzur ve güvenliğini sağlayan Türk Polis Teşkilatı’nın 180. Kuruluş yıldönümünü de yürekten kutluyorum. İyi ki varsınız.