Şair “Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime” diyor.. Doğru da diyor.
Her bayram benim içime bir mahzunluk çöker. Oysa ki bayramlar aynı bayram.
İnsanoğlu değiştikçe, değişip yanar döner fırıldaklaştıkça, suçu “nerede o eski bayramlar” diye bayramlara atıyor.
Bayramlar, bayram olmaktan çıkıp sıradan bir tatile çıkma olayına girdi. İnsanlar artık eskisi gibi sılayı rahim yapmıyorlar. Köydeki, kentteki hısım akrabayı bırakın, anne babalarına bile gitmez olup, soluğu tatil yörelerinde alıyorlar..
Eskiden bayramların gelişi günler önce tatlı bir telaşla kendini gösterirdi.
Bizim evde bayrama üç beş gün önceden tandırda ekmek yapmakla başlayan bayramı hazırlığı, sini sini su börekleri ve baklavalarla devam eder, bunlara yaprak sarma, topalak ve bamya gibi yemekler de eklenirdi.
Bayram sabahı kurulan sofralara da hısım akraba toplanır, güle oynaya bayram yemekleri yenirdi.
Ya şimdi?..
Aile büyükleri bir bir gitti. Önce dedem, sonra nenem, amcalar, teyzeler, dayılar derken buna en sonuncusu annem eklenince, kimse kalmadı.
Bunlarla yaşatılan geleneksel bayram güzellikleri de bitti. Belki köylerde az da olsa sürdürülen o eski bayram gelenekleri yakında tarihe karışmaz inşallah.
Bu bayram sabahı her zaman olduğu gibi yine mezarlıklarda aldım soluğu.. Her hafta mutlaka gittiğim Hacı Fettah’daki nenem ve dedemden başladım, yitirdiklerinizi ziyarete. Sonra Üçlerdeki dayı, eş, dost tanıdık.. Ardından Yaylapınar’daki annemi ve diğer eş dost tanıdıklara bir selam verip, duysalar da duymasalar da bayramlarını kutladım.
İşte böyle.
Bayramlar hep aynı bayramlar. Değişen insanlar olunca “nerede o eski bayramlar” diye suçu bayramlara yüklüyoruz. O yüzden de bayramlar hep mahzun, hep buruk hem de yalnız..
Onun içinde eski bayramları doyasıya yaşayan birisi olarak, bu bayramı ben mezarlıklarda aramanın mutluluğunu yaşadım.
Bayramınız kutlu olsun..